İncirli çeşme sokakta “Hacı Ali Ağa” adıyla bilinen mescidin otuz metre kuzeybatısında konumlanmaktadır.
Yapının iç ve dış cepheleri sıvalıdır. Ancak külhanın bulunduğu duvarın dış cephesi sıvasızdır. Kuzeydeki hurda deposuna bakan duvar sıvasız olduğundan yapının inşasında kaba yontu ve moloz taş malzemenin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Eyüp Eriş “Çandarlı’nın Öyküsü” adlı kitabında hamamın güneybatı cephesinden ve iki kubbenin iç mekândan çekilmiş fotoğraflar bulunmaktadır. Bu fotoğraflara göre de duvarlar kaba yontu ve moloz taşla inşa edilmiştir. İç mekânda ise kemerler ve kubbeler tuğla malzemedir. Kubbelerde kullanılan tuğla malzemeler yapının üstten çektiğimiz fotoğraflarda da görülmektedir. Halihazırda yapı, kuzey ve güney cephelere yapılan eklemelerden dolayı net bir şekilde algılanamamaktadır.
Yapı enine çift kubbeli sıcaklıklı ve çift halvetlidir. Soyunmalık ve soğukluk mekânlarının yerinde bugün depo yer almaktadır. Depodan hamamın sıcaklık mekânına, güneydoğudaki sivri kemerli ve dikdörtgen çerçeveli açıklıktan geçilmektedir. Güneybatı ile batı duvarlardaki yuvarlak kemerli açıklıklar sonradan açıldığı anlaşılmaktadır. Batıdaki yuvarlak kemerli açıklık sonradan inşa edildiği düşünülmektedir. Sıcaklık birimi doğu batı yönlü dikdörtgen plândadır. Üzeri pandantif geçişli iki adet kubbeyle örtülüdür. Her iki kubbeyi birbirinden sıcaklık mekânı eni boyunca uzanan genişçe bir yuvarlak kemer ayırmaktadır. Doğudaki kubbe kare haline getirilmiş bedene oturmaktadır. Batıdaki kubbe ise kuzey-güney yönlü dikdörtgen hacmin üzerini örtmektedir. Bu kubbe diğer kubbelere nazaran basık ve küçüktür. Pandantif geçişlerde kubbenin formuna uygun olarak kubbe eteğine kadar uzamaktadır. Güneybatı ve güneydoğu köşelere tüteklikler yerleştirilmiştir.
Sıcaklık mekânının kuzey duvarı boyunca halvetlere geçişi sağlayan açıklıklar bulunmaktadır. Doğudaki dikdörtgen çerçeveli ve sivri kemerli açıklık yine doğudaki halvete açılmaktadır. Kare plânlı mekânın üzeri pandantif geçişli ve yuvarlak formlu kubbeyle örtülüdür. Halvetin kuzey duvarı ortasında kazanı kontrol etmek amacıyla açılmış pencere bulunmaktadır. Hâlihazırda kapatılarak niş haline dönüştürülmüştür.
Sıcaklık mekânının kuzey duvarının ortasındaki dikdörtgen çerçeveli ve sivri kemerli açıklık ise batıdaki kare plânlı halvete açılmaktadır. Bu halvetin üzeri pandantif geçişli bir kubbeyle örtülüdür. Her iki halvet birbirinden bölme duvarla ayrılmaktaydı. Ancak daha sonradan bölme duvar kaldırılarak genişçe basık bir kemer açıldığı anlaşılmaktadır. Batıdaki halvete geçişi sağlamak amacıyla sonradan yuvarlak kemerli bir açıklık daha eklenmiştir. Kuzey duvarın orta kısmında kazanı görebilmek amacıyla açılmış sivri kemerli gözetleme penceresi bulunmaktadır.
Kazan kısmı her iki halvetin kuzey duvarı boyunca uzanmaktadır. Külhan kazan duvarını ortalamaktadır. Külhan, üstüne sonradan baca eklenerek ocak haline dönüştürülmüştür.
Bunun dışında sıcaklık mekânından sokağa çıkışı, sonradan yapılan tuvalete ve batıdaki halvete geçişi sağlayan yuvarlak kemerli açıklıklar da muhtemelen sonradan açılmıştır.
İç ve dış beden duvarlarında yıpranma nedeniyle herhangi bir süsleme izi görülmemektedir. Halvet duvarları boyunca, köşelerden başlayıp kubbe eteğine kadar yükselen sağır kemer izleri algılanabilmektedir.
1970’lere kadar çalıştığı söylenen bu hamamın inşa kitabesi yoktur; ancak plân tipi doğrultusunda Türk hamam mimarisi içindeki çeşitli örneklerle karşılaştırarak yapı hakkında bir tarihlendirme yapmak mümkündür. Buna göre; Turhal kırsalındaki Çivril Köyü Tekyeşin Hamamı ve Niksar kırsalındaki Ardıçlı Köyü Hamamı söz konusu yapı açısından örnek oluşturmaktadırlar. Tekyeşin hamamı enine sıcaklıklı Tire hamamlarının bir benzeridir. Ardıçlı Köyü Hamamı da enine plânlı, enine sıcaklıklı Tire hamamları gibidir; ancak burada halvetlerden önceki enine plânlı soğukluk mekânındaki (Osman Eravşar bu mekâna “soğukluk” demektedir.) eyvan ve kubbe uygulaması Çandarlı Merkez Hamamıyla oldukça benzerdir. Osman Eravşar, Turhal kırsalındaki Çivril Köyü, Tekyeşin Hamamı’nı 13. yüzyılın sonuna ve 14. yüzyıl başlarına; Niksar kırsalındaki Ardıçlı Köyü Hamamı’nı da 14. yüzyıla tarihlendirmektedir. Kastamonu’da yine enine sıcaklıklı ve çift halvetli plân tipindeki İsmail Bey Hamamı (H.865/1460), Çifte Hamam (H.920/1514-15), Dede Hamamı (H.920/1514-15) plân tipi açısından Çandarlı Merkez Hamamı’na benzemektedir. Tokat ve Kastamonu’daki bu yapıların yanı sıra özellikle Tire’deki Yeniceköy, Molla Arap, Mehmet Ağa (kadınlar ve erkekler bölümü dahil) hamamlarının ılıklık mekânına kadar olan bölümleri incelemiş olduğumuz hamamla benzerlik göstermektedir. Özellikle Tire Mehmet Ağa Hamamı’nın kadınlar bölümü sıcaklık mekânı ve halvetlerin dağılımı Çandarlı Merkez Hamamı’na oldukça benzemektedir. Canan Çakmak, Tire’deki Mehmet Ağa Hamamı’nın XVI. ve XVII. yüzyıllar arasına tarihlendirmektedir.
Çandarlı’nın Türk dönemi tarihini de göze alarak, Çandarlı Merkez Hamamı’nın verdiğimiz benzer örnekteki yapılarla karşılaştırdığımızda yapıyı XV. Yüzyılın ikinci yarısı ile XVII yüzyıl arasındaki döneme tarihlemek mümkündür. Bununla birlikte yapının tarihlenmesiyle ilgili öngördüğümüz diğer bir husus ise hamamın 30 metre güneydoğusunda yer alan Hacı Ali Ağa Camii’nin yola bakan duvarına bitişik inşa edilmiş çeşmenin inşa kitabesinde okunan H.1102 (M.1701-1702) tarihidir. Bu çeşme şehrin kuzeyinden güneyine; yani kuzeydeki yamaçlardan güneydeki yarımadaya doğru dağılan üç çeşmeden ilki ve en eski olanıdır. Bu güzergâhta hamam ise en kuzey noktadadır. Bu tespitlerimiz doğrultusunda, çeşmelerin inşa edildiği güzergâhı da göz önüne alarak kentte hamam merkezli bir su dağılımı olduğunu ve buna bağlı olarak da hamamın kentteki en eski tarihli çeşme olan H.1102 (M.1701-1702) Hacı Ali Ağa Camii Çeşmesi’nden daha önceki bir tarihte inşa edildiğini düşünmekteyiz. Sonuç olarak Türk hamam mimarisindeki karşılaştırdığımız yapılardan yola çıkarak yaptığımız tarihleme ile kent içindeki su yapılarının tarihi dağılımı sonucu hamamla ilgili tespit ettiğimiz tarihleme örtüşmektedir. Bu doğrultuda yukarda belirttiğimiz üzere yapıyı XV. Yüzyılın ikinci yarısı ile XVII yüzyıl arasındaki döneme tarihlendiği düşünülmektedir.